Atışta başarılı olmak için heyecanınızı yenmeli ve kendinize güvenmelisiniz, bunun için 5 temel tekniği dikkate almanız başarıyı da beraberinde getirecektir.
a) Kaynak problemi keşfetmek
b) Oksijen miktarını artırmak,
c) Farklı bir nesneyi düşünmek,
d) Farklı bir ortamı hayal etmek,
e) Kendi kendini avutmak.
Kaynak Problemi Keşfetmek:
Heyecan ve korku kendiliğinden var olmazlar. Onları ortaya çıkaracak temel sebep ve şartların oluşması gerekmektedir. Bu temel sebep ve şartlar oluşmadan korku ve heyecan ortaya çıkmaz. O halde problemi geçici çözüm önerileri ile geçiştirmekten ziyade kaynağa inerek keşfetmek ve çözümlemek gerekmektedir. Bunu yapabilmek için ise ınsanın Öncelikle kendisini çok iyi tanıması, iç dünyasına bir projektör tutarak olup bitenleri net olarak izleyebilmesi gerekmektedir. Eğer insan duygusal dünyasını keşfedebilirse yukarıdaki problemleri kontrol edilebilir bir seviyede tutması kolay olacaktır. Ancak insanın bu keşfi gerçekleştirebilmesi için çaba sarfetmesi, hangi olaylar karşısında hangi tepkileri verdiğini tespit etmesi, eleştiriye açık olması ve Özellikle psikoloji kitapları ile haşır neşir olması gerekmektedir. Bu zor geliyorsa mutlaka uzman bir psikologtan yardım isteyerek iç dünyasını keşfetmeye
çalışmalıdır.
Bu yöntem problemin ana sebebini çözümlemeye yönelik olduğundan en etkin ve kalıcı olanıdır.
Oksijen Miktarını Artırmak:
Yukarıda da bahsedildiği gibi korku ve heyecana yol açan adrenalin salgısının normalin üzerine çık- masıyla ters orantılı olarak, kandaki oksijen miktarı azalmaktadır. Oksijen miktarı arttıkça da adrenalin miktarı azalmaktadır. Bu nedenle heyecan ve korku ortaya çıktığında, kandaki oksijen oranını artırabilirsek, adrenalin eksilecek ve dolayısıyla sebep olduğu korku ve heyecan da azalacaktır.
Kandaki oksijen miktarını arttırmanın en pratik yöntemlerinden birisi derin derin nefes alarak ciğerleriniz vasıtasıyla kana oksijen takviyesi yapmaktır.
Bunun için spor hekimleri genelde, her iki elin havada açık olduğu pozisyonda çok derin bir nefes almanın, bu nefesi 5 saniye içinizde tuttuktan sonra kollarınızla öne doğru eğilerek nefesinizi sonuna kadar vermenin ve bu halde 5 saniye bekleme işleminin ard arda 3 defa tekrar edilmesinin kandaki oksijen miktarını artırdığını ifade etmektedirler. Bu antremanı yaparken hareketlerimizi sert ve hızlı yapmaktan kaçınmalı, olabildiğince yavaş, kontrollü ve ritmik yapmalıyız. Aynen sabah sporu yapan Çinliler gibi.
Farklı Bir Nesneyi Düşünmek:
Heyecan ve korkunun mutlaka bir kaynağı olduğunu belirtmiştik. Bu kaynağın o anda beynimizi sürek- li meşgul etmesi, beynin böbrek üstü bezlerine adrenalin üretme emrini vermeye devam etmesi demektir. Bizi heyecan ve korkuya sevkeden kaynağı keşfedemezsek bile beynimizi meşgul ettiği bil- gisine sahip olmamız, çözüm için önemlidir. Bu bilgiden hareketle düşünce başka bir obje üzerine yönlendirilebilirse "korku ve heyecan kaynağı" ve bunun neden olduğu heyecan ve korku da azalacaktır ve unutulacaktır.
Atış yapmadan önce veya atışın ortasında birden, nedenini bilmediğiniz heyecan ve korkuya kapıldınız diyelim. Atışı hemen bırakın ve yanınızda hazır bulunan bir sandalyeye oturup dirseklerinizi dizlerinizin üzerine koyarak başınızı aşağıya eğin. Sevdiğiniz bir objeyi seçerek 1 dakika boyunca onun üzerinde yoğunlaşın.
Bu obje bir çiçek, araba, kadın, çocuk, ağaç, sandalye, kuş, aslan vb... şeyler olabilir. Ancak burada yapılması gereken; objenin derinliğine incelenmesi ve iç gözleme tabi tutulmasıdır. Eğer bir kuşu düşünüyorsanız, cinsini, rengini, gagasını, kanatlarını, gözlerini, pençelerini, tüylerinin renklerini, bulunduğu yeri, yerde mi, uçarken mi, havalanırken mi, konarken mi, dururken mi, birşey yerken veya içerken mi vb. pozisyonları net olarak görmeye çalışmalıdır. Bu çalışmada önemli olan ayrıntılardır ve ayrıntılara ne kadar çok girilebilirse o kadar başarılı olunur. Bu antremanı 2 dakika aralıklarla 3 defa tekrar edebilirsiniz.
Farklı Bir Ortamı Hayal Etmek:
Yukarıdaki bölümün ilk cümlelerinde belirtildiği gibi korku ve heyecanın mutlaka bir kaynağı vardır. Bu kaynak veya olgu beyninizi meşgul ettiği müddetçe, heyecan ve korkunuz devam edecektir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, atış öncesinde veya atış esnasında bilmediğiniz bir sebepten dolayı heyecan ve korku duyduğunuzda atışı bırakın, sandalyenizin üzerine aynı şekilde oturun ve bulun- maktan hoşlandığınız (tavsiyem, aranızda duygusal bir bağın olduğu) bir ortamı hayal etmeye başlayın. Bu, memleketinizde buram buram kızarmış tereyağı kokan tarhana çorbasının, dedenizin, ninenizin ve diğer akrabalarınızın hazır olduğu bir akşam sofrası, sokakta karda çamurda akşama kadar misket, çelik çomak veya yakar top oynadığınız, yemek başına oturtabilmek için annenizin peşinizde koştuğu ve bir türlü yakalayamadığı o dertsiz tasasız, gülücüklerle dolu çocukluk yıllarınız veya şefkatine ve merhametine her zaman sığınma ihtiyacı duyduğunuz, sizi her zaman fırtınalardan ve her türlü saldırılardan koruyan sakin ve durgun bir liman misali, annenizin ve babanızın dizleri dibindeki nazlanma yıllarınız olabildiği gibi, gitmek istediğiniz ve hayalini kurduğunuz Everest Tepesi, Kanarya Adaları'nın altın sarısı kumları, egzotik uzak doğu ülkeleri veya vahşi Afrika gibi farklı mekanlar da olabilir.
Burada önemli olan zihnin bu yolculuktan zevk alması ve sizi heyecanlandıran ve korkutan bilinmez kaynağı bastırabilme gücüne sahip olmasıdır.
Kendi Kendini Avutmak
Yukarıda bahsedilen yöntemlerin herhangi bir faydasını görmediyseniz, en son olarak, Nasrettin Hoca gibi davranmalısınız. Nasrettin Hoca birisinden borç almış fakat zamanı geldiğinde ödeyememiş. Adam iki de bir gelerek "Hoca! Parayı ne zaman vereceksin?" diye sıkıştırıyormuş, bir müddet sonra adam eve kadar gelmiş ve konuyu Hocanın karısına bile söylemiş. Hoca eve geldikten sonra iyice huzursuz olmuş, gece uyuyamamış, "ulan ben bu borcu nasıl ödeyeceğim, elde yok, avuçta yok" diye yatakta bir o yana, bir bu yana dönmeye başlamış. Sonunda bir hışımla yataktan kalkarak borçlu olduğu adamın kapısını çalmış. Adam dışarı çıkarak "Hayırdır Hocam, gecenin bu geç vaktinde?" diye sorunca Hoca; 'Vallahi saatlerdir borcumu nasıl vereceğimi düşünmekten uyuyamadım, sen ise mışıl mışıl uyuyorsun.” demiş ve eklemiş; "Karar verdim, sana olan borcumu vermeyeceğim, artık biraz da sen düşün, ben gidip rahat rahat uyuyacağım" demiş. Nasrettin Hoca en kötü anlarda bile pratik bir çözüm bulmuştur.
Biz de bu noktada Nasrettin Hoca gibi; "Ölüm mü var yahu bu işin sonunda, alt tarafı bir atış, kötü atsam ne olur, iyi atsam ne olur, canımı alacak değiller ya!.." diyerek "atış olgusuna verdiğimiz önemi" zihnimizde birden azaltıp kontrolü ele alabiliriz. Böylelikle zihnimizi birinci dereceden meşgul eden atış olgusu önem sıralamasında değer kaybettiğinden sebep olduğu heyecan ve korku da değer kaybedecektir. Ancak bu yöntemin bir de dezavantajı vardır. ınsan bunun dozunu iyi ayarlayamazsa, olması gereken korku ve heyecanını yok edebilir. Bu nedenle dikkatli ve kontrollü yapılmasının faydalı olacağına inanmaktayız.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İnsan; bedeni, ruhu ve zihniyle bir bütündür, parçalanamaz. Beden, atışın teknik kurallarını mükemmel olarak uygulayabilir ancak beyin ve ruh soyutlanırsa, belli bir aşamaya kadar başarılı olur sonra tıkanır. İyi bir atış yapmanın aracı olan "teknikler" beynin yaratıcılığı, bilinçaltının desteği ve ruhun canlılığı ile desteklenmek zorundadır.
Çoğu insana abartı gibi gelen,'hissederek atış yapma" aşaması gerçektir. Ani bir çatışma esnasında kuralları uygulayayım derseniz mezar taşınıza; "Rahmetli hiçbir kuralı ihlal etmezdi!" ibaresini yazarlar. Alt basamaklarda doğru olan kural ve kaideler, bir üst basamakta geçersiz olabilirler.
İlk basamaklarda almış olduğunuz eğitimlerin hepsinin, son basamakta almış olduğunuz eğitimlere hizmet ediyor olması gerekir. Yani ilk basamaktakiler, son basamaktakiler için vardır ve son basamaktaki amaç için feda edilebilirler. Son basamakta ise artık ilk basamakta elde edilen bilgilerin rafine edilerek harmanlandığı ve her şahsın kendi zihinsel bütünlüğü, anatomik yapısı ve ruh dünyasının zenginliği ile oluşturduğu farklı sentezler ortaya çıkacaktır. Kimisi silahını belinin sol tarafında taşırken, kimisi sağ tarafında, kimisi arkasında ve kimileri de ceketinin cebinde taşıyacaktır. Kimileri tabanca kılıflarını tercih edecek, kimileri çıplak taşıyacaktır. Ancak hangi şekil olursa olsun herkes, ani bir olay karşısında, silahını çekip doldurarak, ilk üç saniye içerisinde kendisini tehdit eden tehlikeyi bertaraf edebilecek bir sistemi geliştirmek zorundadır. Bu noktada göz, gez, arpacık yoktur.
Sadece hissederek silahı hedefe doğrultma vardır. Ve ilk atışta başarılı olmak zorundasınızdır. İşte bu noktada yürek vardır.
Kaynakça: Akademi Özel Güvenlik Eğitim Merkezi, Yayınları
Comments